Tweet Çeviriler:
'العربية / al-ʿarabīyah |
TOPLUMUN GÜÇLENDİRİLMESİMahalleleri Güçlendirmekhazırlayan Phil Bartle, PhDçeviren Aslı Günaydın CalmaEğitim NotlarıBu yöntembilimin arkasındaki mantıkToplumlar Neden Güçlendirilmeli? Kelimeleri kullanırken, karşı tarafa, çoğuzaman niyet etmediğimiz yada farkında olmadığımız anlamları iletiriz. Kullandığımız kelimelerin çağrıştırdığı birtakım duygu ve varsayımlar vardır. Örneğin, ''yoksulluk'' kelimesini ele alalım. Yardım sanayisinde (kalkınmaya yardımcı olanlar), bizler kendimizi çoğunlukla, sözde yoksulluğa karşı açılmış savaştaki askerler olarak görürüz. Yoksulluktur yenmek istediğimiz. Ancak yoksulluğun karşıtı nedir? Zenginlik. Nedense, ''zenginliği desteklemek için savaşan askerler'' olduğumuzu kabul etmek hoşumuza gitmez. Neden? Çünkü, yoksulluk ve zenginlik teknik olarak birbirinin zıttı dahi olsa, bu kelimeler ile adeta bütünleşmiş ve bu kelimelerin açık anlamları eşliğinde iletilmekte olan birçok varsayımlar, duygular ve gizli değerler mevcuttur. Hernasılsa, yoksul insanlara yardım etmek ahlaki açıdan doğru olandır, fakat bu insanlara zenginlik sağlamak için yardım ettiğimiz düşüncesinin bilincinde olmak herzaman hoşumuza gitmez. Gelir getirici modülünde, zenginlik kelimesinin daha doğru bir ekonomik terim olmasına rağmen, modülün, ''zenginlik getirici'' yerine ''gelir getirici'' olarak adlandırılması daha çok kabul görmektedir. ( Amaç sadece para transferinde bulunmaktansa varlıklı olmayı sağlamaktır). ''Varlık'' terimi büyük zenginlik manasına gelen bir anlam taşımanın yanısıra gizli bir yük de ihtiva eder. Yoksulluk bir problemdir çünkü zenginlikte eşitsizlik vardır; bazıları diğerlerinden daha fazlasına sahiptir. Eğer gerçek eşitlik mümkün olsaydı ( ancak mümkün değil, bilmek hoşunuza gidebilir) yoksulluk bir sorun olmaktan çıkardı. ''Güç'' ve ''kapasite'', ''zenginlik'' ile yakından ilişkilendirilmiştir. Bunlardan herhangi birine çokça sahip olan toplumlar (ve bireyler), genellikle geri kalan ikisine de çokça sahip olurlar, veya da tam tersi (yoksul olanlar, genellikle düşük seviyede güç ve kapasiteye sahip olurlar). Dolayısıyla, düşük gelir toplumlarında, yoksul toplumlarda, dışlanmış toplumlarda yeralan insanların mevcut durumlarını iyileştirmek istediğimizde, onların daha çok zenginlik, güç ve kapasiteye sahip olmalarını isteriz. Ama çok fazla değil. Yoksula yardım etmek iyidir (diye düşünürüz), ancak (gizli arzularımızda) onların zengin olmasını istemeyiz, en azından bizim kadar zengin olmalarını istemeyiz. Bunu kabul etmek de istemeyiz. Bugünlerde kullandığımız duygu yüklü kelimelerden bir diğeri de ''demokrasi''dir. Açıkça görülüyor ki hepimiz bu kelimeyi desteklemekteyiz. Ama gerçekten de destekliyor muyuz? Demokrasinin anlamını dikkatlice inceleyecek olursak, demokrasinin, sahip olduğumuz gücümüzün (veya zenginliğimizin, kapasitemizin) birkısmından vazgeçmek anlamına gelmesi, onun tam anlamıyla destekleyicisi olmadığımız sonucunu ortaya çıkarıyor. Demokrasinin destekleyicisi olduğunu söyleyen birçok kişi, gerçekte, insanların adaylara oy vermesini sağlayan, en çok oyu toplayanlara insanları yönetme hakkı tanıyıp, güç veren, kurumlar takımının destekleyicisidir. Bu durum, ''temsili demokrasi'' olarak adlandırılır. Bu neredeyse çelişkili bir ifadedir. ''Demokrasi'', ''İnsanların gücü'' (demo = insan, cracy = güç) anlamına gelir. Seçimlerde, temsilcileri belirlemek için oy vermek, gücü, insanlardan alır ve seçimi kazananlara verir. Bir toplumu güçlendirmek istediğimizi söylerken kastettiğimiz şey, o toplumu, demokratize etmek istememizdir. Bu tam olarak, insanların oy verme hakkına sahip olmalarını istediğimiz anlamına gelmez (İngiliz veya Amerikan politika sisteminde olduğu gibi). Bunun anlamı, insanların (sadece bireylerin değil), bir bütün olarak, güce sahip olmasıdır. Biz toplumun daha fazla güç, zenginlik ve kapasiteye sahip olmasını sağlayacak yollar bulmaya çalışıyoruz. Yardımımızı hak eden toplumlar, güce, zenginliğe ve kapasiteye, en az sahip olanlardır. Sırf onlara yardım etmeye devam edebilelim diye onları, yoksul, güçsüz ve kapasitesiz bırakma konusundaki bastırılmış arzumuzun farkında olmamız gerekir. Eğer onları gerçekten de güçlendirmek istiyorsak, öyle bir yol izlemeliyiz ki, bağışlarımıza bağımlı kalmadan, kendinden emin, kendi kalkınmalarını bizim yardımımız olmaksızın devam ettirebilsinler. Onlardan utanmamıza gerek yok. Her halükarda aklımızda bulundurmamız gereken şey şudur ki, yoksul ve güçsüz insanlara yardım etme arzumuz, onları uzun vadede yoksul ve güçsüz bırakmak ve bize bağımlı yaşamalarını sağlamak amaçlı değildir. Bu web sitesindeki eğitim notlarının yönelimi, teori ve ideolojiden ziyade, öncelikli olarak, toplumun hareketlendirilmesi, metod ve tekniklerin öneminin belirtilmesi üzerinedir. Bu metodları etkin biçimde kullanabilmek için, arkasında yatan mantığın, hangi ilkelerin uygulandığının, ve ne tür uzun vadeli etkilere sahip olduğunun farkında olmamız şarttır. En önemlisi, yaptıklarımızın arkasında duran kendi motivasyon ve amacımızı da sürekli olarak sorgulamamız gereklidir. Alıştırmalar Yolu ile daha da Güçlenmek: Birçok kere bu web sitesi aracılığıyla, bağımsızlığı destekleyen yaklaşımlardan ziyade, güçlenme olarak görülen yaklaşımların benimsenmesi tavsiye edilmiştir. Bazen ''hayırseverlik yaklaşımı'' terimini, yardım etmenin bağımlılık üreten metodlarını adlandırmak için kullanırız. Hayırseverlik kendi içinde kötü bir anlam taşımaz, çoğunlukta, fazlasıyla desteklediğimiz bir değer olan cömertliğe dayalıdır. ''Hayırseverlik yaklaşımı'' ile kastettiğimiz, yoksul ve güçsüz insanlara, özgüvenli olmaları konusunda yardımcı olmadığı halde, yardım etme yoludur. Bağışlar, insanları, bağışları yapanlara daha da bağımlı kılar ancak, gerçekte bu bağışlar, çok da cömert değildir. Aksine yoksulluğu destekleyicidir. Bağış yapanları, devamlı bağış yapma konumunda tutar. Eğer bir kişiye veya bir gruba ihtiyacı olan şeyi verirseniz, geçici olarak ihtiyaçlarını hafifletmiş olursunuz. Tekrar ihtiyaçları olduğunda, daha önceki, ihityaçlarının karşılandığı yere geri gidecekleri konusunda emin olabilirsiniz. Bu kötü birşey değildir; bu insan doğasıdır, veya herhangi bir canlının, hayatta kalma mücadelesidir. Eğer o bireyin veya grubun özgüvenli olmalarını istiyorsanız, öncelikle birşey istedikleri konusunda emin olmanız gerekir. Sonrasında ise kendi başlarına ihtiyaçları olan şey için çalışmaları veya uğraş vermelerini sağlamalısınız ki her ihtiyaçları olduğunda tekrar size gelip yardım beklemesinler. Eğer birşeyi bedavadan elde ederlerse, o şey için harcadıkları her bir kuruşun değer olduğunu bileceklerdir. Bu web sitesinde spor benzetmesinin, güçlenme metodunun açıklanmasında birçok kere kullanıldığını göreceksiniz. Atletin daha da başarılı olması için şınav çeken koç değildir, ya da basketbol oyuncularının başarısı için antreman yapan. Daha etkin ve güçlü olması beklenen kişi çalışması gereken kişidir. Birdiğer benzetme de fizik tedavi alanından yapılabilir. Eğer kolunuzu incitir ve onu kullanamaz hale gelirseniz, yardım için fizik tedavi uzmanına gidersiniz. Fizik tedavi uzmanının, kolunuzu kullanmanız gereken şekilde hareket ettirmesinin amacı, gösterdiği şekilde egsersizlerinize devam edebilmeniz içindir. Kolunuzu hareket ettirebilmeniz için kendi başınıza sürdürmeniz gereken egzersizler acılı ve rahatsızlık verici bir süreç olacaktır. İyileşmeyi istemelisiniz. Sonuçta gücünüzü geri kazanır ve fizyoterapistin yardımına daha fazla ihtiyaç duymazsınız. Eğer hareketleri atlet için koç yaparsa, atlet hiçbirzaman güçlenemez. Eğer verilen egzersizleri hasta için fizik tedavi uzmanı yaparsa, hasta güçlenemez. Eğer toplum için yapılması gereken işleri yardımseverler yaparsa, toplum bağımlılığını sürdürür, ve fakirlik süreklilik arzeder. Güçsüzlük. Toplum gelişimi için güçlenme yaklaşımı, toplumun birşey istediğini ilk belirlediğiniz yerdir ( beyinfırtınası oturumunda keşfedildiği üzere) ve sonrasında da toplum üyelerine nasıl elde edileceğini gösterir. Neden Güçlendirmek için Bir Toplum Seçilir? Eğer toplum seferberliğinin amacı o toplumun gücünü, zenginliğini ve kapasitesini arttırmak ise, neden seferberlik için bir toplum seçilirken diğeri seçilmez? Dünya adil bir yer değil. Eşitsizlik sözkonusu. Çekişme var. İnsanlar tarafından insanlığa karşı zalim davranışlar sergilenmekte. Hayatın kendisi adil değil. Hayatımızda bir amaç edinmeliyiz. Dünyanın yanlışlarına karşı doğruları ortaya koymak; fakir insanlara bağımsızlıkları konusunda yardım ederek yosulluklarından kurtulmalarını sağlamak bu amaçlardan bazıları arasında yer alır. Bazı insanların amacı sadece zengin olmaya çalışmaktır, ancak bu çok sığ ve tatmin etmeyen bir amaçtır ( insanlar zenginleştikçe daha da çok varlık sahibi olmak isterler ve sonu tatminsizliktir). Dünyanın adil bir yer olacağı ve yosulluğun yok edileceğine dair bir kanıt veya umut yoktur. Ancak bunun çabası kendi ödülleri olan bir amaçtır. Böylelikle tüm enerjimizi zengin ve nispeten varlıklı bir toplumu seferber etmek ve zenginleştirmek için harcayabiliriz, ancak bu durum yoksul bir topluma güçlenmesi konusunda yardım etmeye çalışmaktan daha az seviyede bir amaç taşır. Bu internet sitesinde açıklanan metodlar zengin veya yoksul toplumlara uygulanabilir. Yoksul bir toplum ile çalışmak, hayatınıza daha fazla amaç katmanın bir yolu olabilir. Sırf doğup büyüdüğünüz için o toplumu seçmek eşit derecede geçerlidir ancak daha az amaç içerir. Bu internet sitesindeki dokümanlar, düşük gelirli, az kapasiteli, az gelişmiş toplumlara uygulanmak için tasarlanmıştır. Bunları yazmanın bir amacı vardır; internete konulmalarının bir bedeli yoktur. Bu yoksulluğa karşı savaşta bir faktördür ( gruplaşma? koz?). Bazıları şu alıntıyı tekrarlarlar: ''Yardımseverlik evde başlar.'' Genelde böyle söylemelerinin nedeni mahallelerindeki yoksul insanlara bildiriler dağıtırken para toplamalarını haklı çıkartmak içindir (biliyoruz ki bu davranış yoksulluğu sonlandırmamaktadır). Maalesef bu tarz insanlar yardımseverliğin sadece evde başladığına değil aynı zamanda evde sonlandığına da inanmaktadırlar. Ne kadar dar görüşlü ve bencil bir yaklaşım. Dünyanın heryerinde insanlar yaşamaktadır. Hepimiz bir şekilde birbirimiz ile akrabayız. Kocaman bir aileyiz. Uzakta, dışlanmış, yoksul topluluklardaki insanlar bizim kardeşlerimizdir. Onlara yardım edebilirsek o zaman hayatta bir amacımız var demektir. Eğer onlara yardım etmek istiyorsak, gelecekte de kendi kendilerine yetebilmeleri için, bizim yardımlarımızdan bağımsız olmaları konusuna konsantre olmalıyız. Eğer becerilerimizi sunacağımız topluluğu seçme şansımız varsa, daha az gücü ve kapasitesi olan dar gelirli toplulukları seçmek daha anlamlıdır (ve daha çok global bir etkiye sahiptir). Sosyal Süreç olarak Güçlenme: Bu sitede birçok yerde yoksulluğun sosyal bir problem olduğunu ve parasızlık veya diğer kaynakların eksikliği gibi bireysel problemlerle tezatlık gösterdiğini vurguladık. Analizlerimizde, gözlemlerimizde ve müdahalelerimizde sosyal düzeyi, bireysel düzeyden ayırt etmeliyiz. Topluluk sosyal bir organizasyondur, ve asla bir birey değildir. Topluluk sırf bireylerin biraraya gelmesinden daha da öte bir kavramdır. ''Süper organik'',(üst düzeyde yapısal) olarak tanımlanır bazen, ve gerçekte herhangi bir zaman diliminde kendisini oluşturan bireyleri dahi aşan bir varlıktır. Bir bireyi görmek ve onunla iletişime girmek kolaydır. Bunun aksine bir ''topluluk'', bilimsel bir modeldir, yani bir atom veya bir güneş sistemi gibidir, herhangi bir anda saadece kısmen görülür, fakat bir bütün halinde görülemez. ( Yedi kör adam ve bir fil hikayesini bilirsiniz). Topluluk bir birey gibi davranmaz. Bazen bir topluluğu antropomorfizm ile değerlendiriyoruz (sanki topluluğu bir insanmış gibi algılayıp onun hakkında insanmış gibi konuşmak) ancak topluluk bireysel bir insandan ziyade sosyal bir amibe benzer. Bireyleri daha güçlü yapabiliriz (fiziksel, pisikolojik) tıpkı toplulukları da güçlendirebileceğimiz gibi (kapasite, refah, güç); ancak bunlar aynı şey değildir. Çalışmalarımızı hayata geçirirken daha dikkatli olmalıyız, topluluklar hakkındaki sanki o topluluk düşünen bir bireymişcesine yapılan tahminlerden ve varsayımlardan kaçınmalıyız. Bu kolaydır, ancak bizlerin bu tarz bir düşünce yapısına kaymamız yanlıştır. Bir öncü olarak bireyleri görebilir ve bireyler ile çalışabilirken asıl hedefiniz, bütününü göremediğiniz, çalışmalarınızı dolaylı olarak sürdürmeniz gereken, sosyal bir organizasyon olan topluluktur. O zaman topluluğu güçlendirmede başarılı olabilmek için, toplumun sosyal organizasyonlarının toplumsal seviyesinin doğasını anlamanız sizin için gereklidir. Ayrıca birey veya bireyler ile topluluk ve çevrenin arasındaki ilişki hakkında birşeyler bilmek de sizin için gereklidir. Bu web sitesi teori ve ideolojiyi azaltmaya çalışıp, pratik prensipleri, metod ve teknikleri vurgularken, işinizi daha etkin bir şekilde yapabilmeniz için, sosyal organizasyon olarak topluluğun doğası, ve sosyolojik bakış açısı olan bilim ve sosyobilim konusunda sizleri öğrenmeye teşvik etmektedir. Unutmamalıyız ki sosyoloji'de (toplum bilim), kimya ve astronomi'de (gök bilim) olduğu gibi kesin ve tahmin edilebilirliği yüksek veriler elde edilemez, bunun en büyük nedeni toplumsal değişimleri etkileyen faktörlerin çok sayıda olmasıdır. Hatta bu durum daha da zor bir hal alır çünkü toplumsal bir örgütlenme olan topluluk veya sivil toplum örgütleri doğrudan göremediğimiz bir yapı ve modeldir. Buna rağmen kendinize sosyal bakış açısı hakkında daha çok şey öğrenmek ile ilgili kariyer hedefi belirlemelisiniz ve görebildiğiniz işaretler tarafından saptanan sosyal unsurları anlama konusunda beceriler geliştirmelisiniz, buna bireylerin davranışları, sosyal ve ekonomik istatistikler, bazı etkinlikler ve demografik data da dahildir. Size bu konuda yardımcı olması için, güçlenmenin onaltı öğesinin tanımlandığı iki modül sunulmaktadır. Bir tanesi bütünüyle organizasyonun kapasite gelişimi üzerine odaklanmıştır ( sivil toplum örgütleri veya toplum temelli organizasyon), ve diğeri ise daha çok, bir topluluğun kapasitesindeki artışları ölçmek (veya azalışları) konusuna odaklanmıştır. Sadece bireylerin karakterleri aracılığıyla görülebilen bu onaltı öğe dikkatli ve detaylı bir şekilde sizlere, güçlenme sürecini sosyal bir süreç olarak algılamanız için, yardımcı olacaktır. Neden Katılım? Toplumu güçlendirmek topluma doğrudan uygulayabileceğiniz bir durum değildir. Çünkü güçlendirme süreci veya kapasite gelişimi sosyal bir süreçtir, toplumun kendi kendine üstlenmesi gereken bir olgudur. Toplumun üyeleri olan bireyler dahi toplumlarını geliştiremezler, çünkü bu süreç aslında toplumun bir bütün olarak, içeriden, tıpkı bir organizma gibi (süper veya sosyal organizma) büyüme sürecidir. Zorla büyümeye çalışmak, zorla sosyal değişimi gerçekleştirmeye çalışmak sosyal mühendislik olarak adlandırılır ve birtakım etkileri vardır ancak bu etkiler sizin istediğinizden çok farklı etkilerdir. Bizim yöntemimiz, toplumu harekete geçmesi için teşvik etmektir. Biz bu hareketi çoğunlukla ''proje'' olarak adlandırırız. Bir proje gerçekleştirmek ile, topluluk güçlü bir hal alacaktır ve kapasitesini daha çok geliştirecektir. Toplumun harekete geçişi daha da güçlenmesi için bir egzersiz niteliğindedir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere insanlar güçlenmek için mücadele etmelidirler. Toplum öncüsünün temel yöntemi, öncelikle toplumun bir bütün olarak ne istediğini belirlemektir, sonrasında ise onları bu isteklerini elde etme yolundaki mücadelelerinde yönlendirmektir. Dışarıdan bir kimse toplumun ne istediğine karar veremez. Toplum üyeleri ne istedikleri konusunda beraber bir karara varmalıdır. Bu, kararalma eylemine neden katılmaları gerektiğinin birçok nedeninden birisidir; bu katılım ilk başta en çok neyi istediklerini belirlemek için gerekmektedir. Beyinfırtınası dönemi, bu sitede size öğretilen, onlara, kendi önceliklerini ortaya çıkartmalarında yardımcı olmanızı sağlayacak tekniklerden yalnızca birtanesidir. Bu doğru olarak icra edildiğinde, birkaç kişinin veya egemen bir grubun seçiminden ziyade, komünal (toplumsal) seçimi belirleyen bir süreçtir. Bunun sonrasında nasıl bir strateji uygulanacağına karar vermek, veya da öncelikli amaca ulaşmak için hangi yolun kullanılacağını belirlemek gelir. Yine stratejiyi belirlemede da farklı yollar vardır, ancak bu strateji bir bütün olarak toplum üyelerinin isteklerini ne kadar çok yansıtırsa geçerliliği de o kadar çoktur. Toplum üyelerinin başarı için katılımları hayati önem taşımaktadır. Proje ne olursa olsun girdilere ve çıktılara sahip olacaktır. Girdiler projeye dahil edilen kaynaklardır. Çıktı ise farkedildiğinde amaçlanana dönüşür. Bazı girdiler dışarı kaynaklar tarafından bağışlanırken, devlet dahil toplumun bireylerinin de birtakım fedakarlıklarda bulunmaları gerekir. Bireylerin karar alma aşamalarına katılmalarının yanısıra, kaynakları girdi olarak sağlamalarını tavsiye ederiz. Takip, her projede gerekli ancak coğunlukla gözden kaçırılan bir öğedir. Tolumun da proje takibine katılması gereklidir. Üyeler, projenin planlandığı gibi yürüyüp yürümediğini, sadece yabancılara - bağışta bulunanlar veya uygulamaları yapanlara- bırakmamalıdır. Projenin yürütülmesi sürecinde toplum üyeleri, eksik oldukları konulardaki becerilerini belirleyebilirler. Bunlar, muhasebe, raporlama, veya teknik konular olabilir. Eğer onlara bu beceriler ile ilgili eğitimler sağlayabilecekseniz, size tavsiyemiz bu eğitimlerin uygulamalı olmasını da sağlamanızdır. İnsanlar dinleyerek veya sunumları seyrederek öğrenmektense uygulamalı öğrenmede daha verimlildir. Katılımlı yaklaşımlar güçlendirme süreci boyunca herzaman tavsiye edilir. Katılım güce katkıda bulunur. Ulusal Kalkınma: Bindokuzyüzelliler ve altmışlar (ve sonrası) birçok yeni ülkenin sömürge döneminin sona erdiğine tanık olmuştur. Umut çok yüksekti, ülkeler daha da güçlü ve kendine yeter hale gelirken bu aynı zamanda yoksulluğun da sonu anlamına geliyordu. Oysaki gerçekler çok farklıydı, yoksulluk ve yoksul insan sayısındaki artış iyimserliğin yerini kötümserliğe bıraktı. Aslında bu durumun birçok sebebi var, neo sömürgecilik, herbiri ülkelerden daha da zengin olan çok uluslu şirketler, kurum kültürünün küreselleşmesi, liderlerin çokyönlülükten ve bilgiden yoksun olmaları gibi liste uzayıp gitmektedir. Herkesin kendine göre favori bir teorisi vardır. Yoksulluk Faktörlerinde, (1) tarisel nedenler ve (2) mevcut olan probleme katkıda bulunan faktörler arasındaki farkları ayırıyoruz. Bu ayrımın pratik bir amacı vardır. Tarihte geçmişe yolculuk yapıp olayları değiştiremeyiz. Ancak mevcut faktörleri görüp, hernekadar küçük de olsalar onlar üzerinde birtakım etkilerimiz olabilir. Web sitesinde eğitim öncelikle toplum öncülerine yöneliktir (ve onların yöneticilerine, planlamacılarına, programcılarına ve idarecilerine). Cinsiyet modülünde, aktardığımız slogan şudur: ' Küresel düşün, bölgesel hareket et.' Bu slogan burada da uygulanmaktadır. Güçlü, kendi kendine yetebilen ve bağımsız bir millet için nasıl katkıda bulunabiliriz? Eğer ülkenin güçlü, kendi kendine yetebilen ve kapasiteli toplulukları varsa o zaman o ülke daha da güçlenecektir. Siz bir öncü olarak (çalışmalarınız süresince) bir ülkenin ulusal özelliklerini doğrudan değiştiremezsiniz, ancak bir veya birden çok topluluğa daha güçlü olmaları konusunda katkıda bulunursunuz. Ayrıca bu metod ve teknikleri başkalarına öğretmekle, diğer topluluklara da güçlenmeleri konusunda dolaylı olarak katkıda bulunursunuz. Yasama ve bakanlık direktifleri ve yönetmeliklerini de, güçlü kendine yetebilen topluluklara yardım etmek ve onları desteklemek için ortamlar sunmaları konusunda etkileyebilirsiniz. Güçlenen topluluk sayısının artması, ülkenin daha çok fayda sağlamasına sebep olur. Joseph Marie de Maistre'nin yazdığı, "Toute nation a le gouvernement qu'elle merite" (Her ülke hakettiği hükümete sahiptir) Lettres et Opuscules Inedits (vol. I, mektup 53), bazen yanlışlıkla ikinci Amerikan başkanı Thomas Jefferson'a yorulmuştur. Eğer istediğiniz topluma ulaşma yönünde çalışırsanız, hakettiğiniz hükümeti elde etme yolunda başarı sağlarsınız. Ulusal kalkınma sadece çok istemekle veya bar odalarında tartışmalarla gerçekleşmeyecektir. Vizyonu olan çok sayıda insanın çok çalışarak elde ettikleri yüzbinlerce küçük ve kalıcı değişikliklerin sonucunda gerçekleşir. Onların arasında yer alabilirsiniz, ve bu web sitesi size o insanların çalışmalarına yardımcı olabileceğiniz araçları sunmaktadır. En İyisini Bulun ve onu Büyütün: Bu çalışmada iyimserlik eşliğinde olumlu davranış sergilemek ve denemeye devam etme konusunda istekli olmak sadece lüks değildir. Gereklidir. Hiçbir kişi, topluluk, cemiyet mükemmel değildir. Hepimiz hata yaparız. Eğer eleştiri yapmaya zaman ve enerji harcarsanız, eleştirdiğiniz hatayı ön plana çıkartırsınız ve telafisini engellemiş olursunuz. Söz verip sözünde durmayan insanlarla, anlaşmalarda kendi paylarına düşeni yapmayan insanlarla, yalan söyleyen ve sizi aldatan insanlar, beceriksiz, yetersiz ve hatalı olan dürüst olmayan ve sizleri yanlış yönlendiren insanlarla karşılaşacaksınız. Doğduğunuz andan itibaren kimse size hayatın adil olacağının sözünü vermedi. Bu hayatın ta kendisidir. Bu tarz bir işte başarı sağlamak için olumlu bir davranış biçimine sahip olmalı, başarısızlıkların kaçınılmaz olduğunu kabul etmelisiniz, ve her başarısızlığın ardından ''Devam etmeye devam etmek'' konusunda istekli olmalısınız. İnsanlardan en iyi sonucu alabilmek için, onların güçsüzlüklerini be başarısızlıklarını görmeli ancak onlara bundan bahsetmemelisiniz, yine siz onların güçlerinin ve başarılarının farkına varmalısınız ve onlardan yapabileceklerinin en iyisini beklediğinizi bilmelerini sağlamalısınız. Güçler üzerine inşaa edin, güçsüzlükler üzerine değil. Sonuç: Toplumlara daha da güçlenmeleri için neden yardım etmeliyiz? Dünya daha iyi bir yer olacak; yoksulluk azalacak; bu uğurda çalışmak çok anlamlı bir uğraştır. Güçlenme metodu nedir? Yardımseverlik ( bedava şeyler dağıtmak) toplumları güşçsüzleştirir. Toplumlar ne istediklerine karar verdiklerinde ve onu elde etmek için çalışmaya başladıklarında daha da güçlü olurlar. Kendilerine yetmeye başlamaları konusunda hangi topluluklara yardım etmeyi seçmelisiniz? En çok ihtiyacı olanları seçmek, en yoksul olan, en az kapasiteye sahip olan ve en az güce sahip olanlar. Yoksulluk ve gelişme neden sadece bireylere uygulanamaz? Yoksulluk toplumsal bir problemdir ve toplumsal çözümler gerktirir. Gelişim tüm toplulukları etkilemediği sürece gerçekleşemez. Toplum üyeleri neden gelişime katkıda bulunmalıdır? Onların katılımı olmadan gelişim gerçekleşemez ve herhangi bir iyileşme devam ettirilemez. Neden ulusal kalkınma yönünde çalışmayalım? Toplumlar güçlendikçe, gerçek uusal kalkınmalarına katkıda bulunurlar. Bir öncü olarak siz, toplumlara daha güçlü olmaları konusunda yardım çalışmalarında yer alabilrisiniz, ancak uluslarla doğrudan çalışmak daha az elverişlidir. Peki tüm o hayalkırıklıkları, dürüst olmayan insanlar ve aldatan bireyler konusunda ne yapabiliriz? Toplum çalışmalarında olumlu yaklaşım gereklidir; başarısızlıkları kabullenin ve üstesinden gelin; hepimizin hata yapabileceği gerçeğini kabullenin ve eleştiriden kaçının ve güçler üzerine inşaa edin. Duyulmamış dahi olsa emeğiniz saygın ve değerlidir. ––»«––Çalışma: © Telif Hakkı 1967, 1987, 2007 Phil Bartle
––»«–– |
Anasayfa |
Hazırlık Aşamasında |